Erdoğan, üstat Necip Fazıl Kısakürek’in fikri, manevi ve kültürel mirasını yaşatmak üzere verilen Necip Fazıl Ödülleri’nin 11’incisinde katılımcılarla bir arada olduklarını belirterek, “İstanbul’da bizi böylesine güzel bir ruh ikliminde, bu zengin gönül bahçesinde buluşturan Rabbime sonsuz hamdüsenalar olsun. Üstadın hatırasına dört elle sarılan siz kıymetli kardeşlerime, hocalarıma, büyüklerime yürekten teşekkür ediyorum.” diye konuştu.
Erdoğan, günün birinde bir hakimin, “Artık bıktık. Ne zaman kurtulacağız senden?” demesi üzerine üstadın, “Siz bu yolda hancı, ben de yolcu olduğum müddetçe kurtulamayacaksınız.” diyerek manidar bir cevap verdiğini dile getirdi.
Kısakürek’in basiretli, dirayetli, ferasetli duruşuyla Anadolu’nun cesur evlatlarına rehberlik ettiğini, kitlelere yol gösterdiğini, mücadele ruhu aşıladığını belirten Erdoğan, üstadın, sabırla yükselttikleri fikir ve sanat binasının serlevhalarından biri olduğunu söyledi.
“2023 yılında dünya defterini kapatıp dar-ı bekaya irtihal eden üstadımızın emaneti Mehmet Kısakürek’i de aynı şekilde rahmetle anıyor, ‘Rabbim taksiratını hasenata tebdil eylesin.’ diyorum. Bu vesileyle daha önce Necip Fazıl Ödülleri’ni tevdi ettiğimiz ama artık aramızda olmayan ediplerimize, sanatçılarımıza, mütefekkirlerimize de Mevla’dan rahmet niyaz ediyorum. Her biri ardında önemli izler, kıymetli eserler ve kült metinler bırakan bu isimler, fikir ve kültür dünyamızın hacmini, zenginliğini, bereketini bizlere tekrar tekrar gösteriyor. Her fırsatta ifade ettiğim bir hususu bugün tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu topraklar onlarca asırdır ilmin, hikmetin ve erdemin o geniş teknesinde yoğrulmuştur.”
Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen Necip Fazıl Ödülleri Töreni’nde konuşan Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek’in hatırasına sahip çıkarak bu töreni hazırlayan Star gazetesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığını, ödül alan şair, yazar ve sanatçıları tebrik ederek, jüri üyelerini de değerlendirmelerinden dolayı kutladı.
“Necip Fazıl’ın şiirleri, medeniyetimize düşülmüş birer dipnot hükmündedir.” ifadesini kullanan Erdoğan, şunları söyledi:
“Allah rahmet eylesin, Sultanahmet Meydanı’nda üstat konuşuyor, fakir de o gün takdimini yapıyor. Oradan eliyle Ayasofya’yı gösteriyor. ‘Ayasofya bir gün açılacak, bir gün açılacak, bir gün açılacak.’ diyor. Allah’a hamdolsun üstat ufku böyle açık bir insandı ve oradan o şekilde haykırırken takdim etmek bize nasip oldu. Açmak da bu fakire nasip oldu. Üstadın zamanı aşan şiirleri bize davamızı, ülkümüzü anlatır. Derinlerdeki cevherimizi ortaya çıkarır.”
Başkan Erdoğan, Kısakürek’in şiirlerini okuyan bir yabancının dahi Türkiye’nin tarihini net bir şekilde görebileceğini, yaşanılan acıları, çekilen çileleri anlayabileceğini kaydetti.
Necip Fazıl Kısakürek’in şiirleriyle, fikirleriyle, idealleriyle önder olan, kendisinden sonraki nesilleri bile peşinden sürükleyen bir aksiyon adamı olabildiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
“Çünkü üstat, bentleri yıkıp atan şiirleriyle milletin yüreğine ayna tutabilmiş, gerçek bize samimi bir kalple seslenebilmiştir. Necip Fazıl’ın en büyük kavgası, bu milletin geleceğine kastedip toplum mühendisliğine soyunanlarla olmuştur. Üstat, tek parti zihniyetinin köklerinden koparılmış gençlik projesine karşı çıkmış, kim olduğunu, nereden geldiğini, neler yapabileceğini bilen bir neslin yetişmesi için son nefesine kadar emek vermiştir. Üstadın ideal gençliği ‘Zaman ve mekan bana emanettir.’ şuurunda olan bir gençlik, ifade bu. Gerçek hürriyeti Hakk’a kullukta gören bir gençlik. Kökleri ezele, dalları ebede uzanan bir gençlik. Dilinin, dininin, ilminin, kininin davacısı bir gençlik. Bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençlik. ‘Kim var?’ diye seslenildiğinde sağına soluna bakmadan ‘Ben varım.’ diye ortaya çıkacak bir gençliktir.”
Kısakürek’in uğruna ömrünü adadığı gençliğin, binlerce yıllık kadim tarihten süzülüp gelen ecdadın cevherini, maneviyatını, imanını, ahlakını, kahramanlığını ve hayalini benliğine harç etmiş, hıfzetmiş bir gençlik olduğunu vurgulayan Erdoğan, “İşte bu gençliktir ki modern zamanlarda milli benliğini ve öz değerlerini koruyarak evvela kendisini yükseltecek, sonra da milletini yüceltecek ve Kızılelma’ya uzanacaktır. Mesele bu. Bu yönüyle üstadın ideal gençliği bizim de idealimizdeki gençliktir. Türkiye Yüzyılı hedeflerine kilitlendiğimiz bu tarihi dönemeç, üstat Necip Fazıl’ın Büyük Doğu ismiyle kavramlaştırdığı hedefle aynıdır.” ifadelerini kullandı.
Başkan Erdoğan, bugünkü klavye kahramanları ve sosyal medya şovmenlerinin bunu anlamasının zor olduğunu, sınır ötelerinden, okyanus ötelerinden esen rüzgarlarla yelkenlerini şişirenlerin, milletinin duygularına tercüman olmuş Necip Fazıl’ın zaman geçtikçe daha da büyüyen mirasını kavrayacaklarını söyledi.
Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çünkü üstat, hakir görülen, değersiz gösterilen milletimizin hasletlerine seslenmiş, o hasletleri söz ve fikir sancağı haline getirmiştir. Şiirleriyle milletimizin yüreğindeki korları dışarı çıkarmış, hepimizin takip ettiği, yarınlarda da takip edilecek işaret fişeklerine dönüştürmüştür. Bizim kuşağımızı uyandıran üstadın yaktığı bu meşale bugün de yarın da yolumuzu aydınlatmaya, bize yön göstermeye devam edecektir. ‘Allah’ın seçtiği kurtulmuş millet, güneşten başını göklere yükselt. Avlanır kim sana atarsa kement. Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebed. Allah’ın seçtiği kurtulmuş millet, güneşten başını göklere yükselt’. Üstadın Büyük Doğu Marşı’nda dile getirdiği üzere güneşten başımızı göklere yükseltmeye, güzelin, doğrunun, sonsuz nurun izinden gitmeye, en büyük kılavuzu kendimize rehber edinmeye inşallah devam edeceğiz. Mevla, gençlerimiz başta olmak üzere bizleri ve milletimizin her bir ferdini bu yolda sabit kadem eylesin diyorum.”
Duygu ve düşünce dünyasının, kendilerini içinde yaşadığı toplumla bazen birleştiren, bazen de farklı kılan en bariz vasıfları olduğunu ifade eden Erdoğan, bir buğday tarlasındaki başaklardan bazılarının daha yüksek durduğu gibi büyük kalabalıklar arasında da fikirleriyle, yazılarıyla, gönül tellerine dokunan şiirleriyle temayüz eden nice fikir, kalem, kelam erbabı çıkabildiğini belirtti.
Erdoğan, Necip Fazıl’ı yakinen tanıyanların onu herkesten farklı kılan üç önemli hasletinden bahsettiğini belirterek, bunların ilkinin, yaşadığı çalkantılı hayata, girdiği polemiklere, maruz kaldığı siyasi baskılara, adli takibata, yargılamalara, hapis cezalarına ve yakasını bir türlü bırakmayan şeker hastalığına rağmen dinç bir vücut ve kafa yapısını muhafaza edebilmiş olması olduğunu söyledi.
Erdoğan, Kısakürek’in gayesinin görünen ve görünmeyenin ardındaki o baki hakikate vasıl olmak olduğunu ifade ederek, “Bir sohbetinde, Peygamber Efendimizin cümleleriyle ‘Ya Rab, bana eşyanın hakikatini olduğu gibi göster.’ diye dua etmiştir. ‘Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış. Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.’ Fikrin, davanın ve çilenin şairi olarak mutlaka hakikati ararken sırları ve güzellikleri keşfetmek istediğini, eşyadan tabiata, tarihten cemiyete hemen her konuda derinlemesine tefekkür ettiğini onun bütün eserlerinde hissedersiniz. ‘Ne azap, ne sitem, bu yalnızlıktan kime ne, asılmaz duvar bendedir, süslenmiş gemiler geçse açıktan, sanırım gittiği diyar bendedir. Yaram var, havanlar dövemez merhem. Yüküm var, bulamaz pazarlar dirhem. Ne çıkar, bir yola düşmemiş gölgem, yollar ki Allah’a çıkar, bendedir.'” diye konuştu.
“ÜSTADIN KIZGINLIĞI VE ÖFKESİ, UĞRUNA HAYATINI VAKFETTİĞİ DAVASI, MİLLETİ VE ÜLKESİ İÇİNDİR”
Başkan Erdoğan, “Bazen de üslubunun sertleştiğini, muhatabını hesaba çeken bir müddeiumumi edasıyla sorularını peş peşe sıraladığını görürsünüz. Ama üstadın kızgınlığı ve öfkesi kendi şahsı için değil, tam aksine uğruna hayatını vakfettiği davası, milleti ve ülkesi içindir. İslam’ı hayattan uzaklaştırmak için türlü zorbalıkların meşru görüldüğü bir devirde Necip Fazıl üstadın kalemiyle ve kelamıyla sahneye çıkması birçok insanı yeisten kurtarmış, umutları tazelemiştir. Allah ondan razı olsun.” ifadesini kullandı.
Necip Fazıl’ın, kalabalıkları peşinden sürükleyen kitapları, makaleleri, konuşmalarıyla aralarında kendisinin de olduğu nice genci etkilediği ve değiştirdiğini vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
“Üstadın o en çılgın dönemde ‘Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak. Haykırsam kollarımı makas gibi açarak.’ dediği dönem adeta tüm gençliği bir yere sürükleme heyecanıydı. İşte böyle bir aksiyon ve fikir adamının mirasını yaşatmak için 2014’ten bu yana düzenlenen Necip Fazıl Ödüllerini milli ve manevi değerlerimizin idamesi ve genç kuşaklara aktarılması noktasında çok değerli görüyorum.”
ÖDÜL ALANLARI AÇIKLADI
Başkan Erdoğan, bu yıl şiirden ilk esere, müzikten roman ve hikayeye 8 dalda ödül takdim ettiklerini belirtti.
Erdoğan, ödül alanları sıralayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bu yılki Hikaye-Roman Ödülümüzü Naime Erkovan’a tevdi ediyoruz. Kendine özgü tahkiye üslubuyla gerçeği bambaşka yönlerden etkileyici bir şekilde ele alan Naime Erkovan’ı kutluyor, kendisine yazı hayatında başarılar diliyorum. Fikir Araştırma Ödülümüzü doktor Mustafa Merter’e tevcih ediyoruz. Nefs mefhumunu, modern psikoloji terminolojisine dahil Batı eksenli psikoloji okumalarını eleştirel bir bakışla tartışmaya açan ve günümüz meselelerini ele alan özgün çalışmalarıyla tetkik eden hocamızı tebrik ediyorum. Bu yılki İlk Eserler Ödülümüzü, genç öykücü Gülşen Funda’ya veriyoruz. Hayırlı olsun. Genç kuşak Türk öykücülüğünde özgün ve sahici bir anlatımla kendi sesini bulabilmiş kalemlerden biri olan Gülşen Funda’yı yürekten kutluyorum.”
Uluslararası Kültür-Sanat Ödülü’ne bu yıl Filistinli ressam Sliman Mansour’un layık görüldüğünü açıklayan Erdoğan, “Filistinli mazlumların direnişine fırçasıyla, paletiyle, çizgileriyle destek veren, Filistin’i tüm unsurlarıyla tuvaline taşıyan kıymetli ressam Sliman Mansour’u tebrik ediyorum. Kendisinin şahsında tam 455 gündür İsrail saldırıları altında varoluş mücadelesi veren Filistinli kardeşlerimizi saygıyla selamlıyor, bu vesileyle Filistinli şehitlerimize Mevla’dan bir kez daha rahmet niyaz ediyorum.” dedi.
Erdoğan, Necip Fazıl Çocuk Edebiyatı Ödülü’nün sahibinin Nehir Aydın Gökduman olduğunu belirterek, Gökduman’a, geleceğin teminatı çocuklar için akıcı, öğretici ve eğlenceli bir dille kaleme aldığı masal, hikaye ve romanlarından ötürü teşekkür etti.
Bu yılki Saygı Ödülü’nün ise hattat Hasan Çelebi’ye tevdi edildiğini kaydeden Erdoğan, “Hüsnühat sanatının günümüzdeki anıt isimlerinden olan Hasan Çelebi, yetiştirdiği pek çok talebeyle hat sanatımızın bugünkü yüksek seviyesine ulaşmasında büyük pay sahibidir. Eserleri dünyanın dört bir yanındaki koleksiyonlarda sergilenen Hasan Çelebi’nin birçok çalışması kubbelerimizi, cümle kapılarımızı, mihraplarımızı süslemeye devam ediyor. Reis-ül Hattatin olarak anılan Hasan Çelebi hocamızı canıgönülden tebrik ediyor, Rabbimden kendisine uzun ve sağlıklı ömürler niyaz ediyorum.” diye konuştu.
Erdoğan, konuşmasının sonunda dün gece vefat eden sanatçı Ferdi Tayfur’a rahmet, yakınlarına ve tüm sevenlerine sabır dileyerek, “Merhum Ferdi Tayfur’u, her biri gönlümüze dokunan muhteşem şarkılarının yanı sıra ülkesine, milletine ve devletine sevdalı, vatanperver bir halk sanatçısı olarak da her zaman özlemle yad edeceğiz. Sanat camiamızın ve Ferdi Tayfur tutkunlarının başı sağ olsun diyorum.” ifadesini kullandı.
Necip Fazıl Ödülleri’ne layık görülen tüm edebiyatçıları, sanatçıları, ilim ve kültür insanlarını tebrik eden Erdoğan, konuşmasını, “Bu kıymetli programın başarıyla icrasında emeği geçenleri tekrar kutluyor, ödül takdim törenini teşrifleriniz için her birinize teşekkür ediyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla, muhabbetle selamlıyor, sizleri Allah’a emanet ediyorum. Kalın sağlıcakla.” sözleriyle tamamladı.
TÖRENDEN NOTLAR
Programda, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak ve ödüle layık görülenler birer konuşma yaptı.
Başkan Erdoğan, Prof. Dr. M. Fatih Andı, Prof. Dr. Turan Karataş, Doç. Dr. Ahmet Murat Özel, Necip Tosun, Aykut Ertuğrul ve Dr. Öğretim Görevlisi Melike Günyüz’den oluşan jüri tarafından ödüle değer görülen isimlere ödüllerini takdim etti.
Erdoğan’ın, ödül alanlar ve protokol üyeleriyle hatıra fotoğrafı çektirmesinin ardından program sona erdi.